Bugün “İstanbul’da travesti olmak” üzerine derinlemesine bakacağız. Öyle sadece makyajın püf noktalarını ya da en uygun alışveriş rotalarını filan konuşmayacağız. Çünkü burası, kocaman bir şehir ama bir yandan da dipsiz bir kuyu. Bu kuyunun içinde zaman zaman kaybolsak da çıkarıp kafamızı, gökkuşağını görmek istiyoruz. Hazırsan, İstanbul’un travesti olmakla ilgili zorlukları ve güzelliklerini birlikte keşfe çıkıyoruz!
Şehir Işıkları Arasında Bir Başkalaşım
Hadi gerçekçi olalım. İstanbul gibi dev bir şehirde, travesti olarak var olmak başlı başına bir meydan okuma. Ama o meydan okumada öyle bir tat var ki… Ürkütücü bir gece denizinde yanan bir fener gibisin; görünürsün, dikkat çeker ve bir o kadar da özgürsündür. Ama aynı zamanda da bu özgürlük, her yandan bir sınavdır.
İstanbul, ağır metropol enerjisiyle önce seni içine çeker. “Oh be, ne kadar kozmopolit bir şehirde yaşıyoruz,” diye düşünürsün. Ama sonra o kozmopolit maskenin altından aniden bir yargı fırlayıverir. Metroda biri suratına bakar, iki genç kıza dönüşüp fısıldar, ya da daha kötüsü en yüksek sesle laf atar. O an anlarsın ki hani kozmopolitlik demiştik ya, işte onun ayakları biraz kısa kalmış.
Güzel bir makyaj yaptıysan, hop, bakışlar direkt seni bulur. Kadınlığı sahiplendiğin her an, birilerinin “ama bu doğal mı?” diye düşünmeden uzattığı boynunu görürsün. Ama sevgili okuyucum, işin büyüsü buradan da başlıyor. Bu şehir seni şekillendirir. Der ki “Kendinden emin olmazsan seni ezerim.” Ve işte burada sanat başlar!
Özgüven Dersi 101: İstanbul Sokakları
Travesti olmak, başlı başına bir özgüven savaşıdır. Ama bunu İstanbul gibi büyük bir şehirde yapmak istiyorsan, kabuğunu çoktan kırmış olman gerek. Peki, korkutucu mu? Bazen. Ama eğer bu savaşı verirsen, İstanbul’un sana sağladığı sahneyi kullanarak kim olduğunun şovunu yapabilirsin.
Örneğin, İstiklal Caddesi… Ah, ne günler! Gün gelir, yürürken gözlerin caddenin her noktasıyla buluşur, “Bugün buradayım, tadını çıkarın millet,” dersin. Başka zaman nefesinin bile kesileceği bir andan geçersin, çünkü arkamdan bir küfürle başlayıp tehdit dolu bir dizi kelimeyi fırlatan bir grup erkek seni gözüne kestirir. İşte burada, her şey cesaret meselesine gelir. Karşılarında onurla durabilmek İstanbul’da travesti olmanın altın anahtarıdır. Korkmamayı öğrenmek değil belki, ama korkularınla birlikte yürüyebilmeyi içselleştirmek… İşte bu çok kıymetli.
Kalıpları Kırma Dersi 101
Burası biraz ironi yüklü. İstanbul, her kültürden insanın gelip geçtiği sürekli akan bir mekan. Ama bir o kadar da eski zihniyetlerle dolu. İçinde yaşadığımız cinsiyet normlarının yıkılmasına burada katkı sağlamak ise başlı başına bir ayakta alkışlanma hikayesi!
Hala “Kadın dediğin şöyle oturmalı” ya da “Erkek dediğin böyle davranır” diyenleri İstanbul sokaklarında sıkça duyarken, sen duruşun, kıyafetin hatta varlığınla bu kalıplara meydan okuyorsun. Bunun getirdiği o tatlı özgüveni hissetmek paha biçilemez. Ne kadar küçük görünse de değeri büyük!
“Bugün Kadıköy’de Bir Kahve Mi?” Yoksa “Lan Yine mi Polis Baskını?”
Gökyüzünü iki farklı renk olarak yazabiliriz bu konuda. Güzellik mi, zorluk mu? Çünkü İstanbul’un hangi tarafında olduğuna göre yaşadıkların değişir.
Kadıköy’de, özellikle Moda Civarı’nda bol bol travestiden arkadaş edinmek, muhabbet etmek çok sıradandır. Hatta işte o an bir an gelir, “Acaba travestilik hiç sorun değil mi artık bu şehirde?” dersin. Hele bir de kahveyi alıp rüzgarla saçlarını oynatıyorsan, sen tam bir film karesisindir.
Ama işte bazı mahalleler… Bilirsin “orada böyle giyinme”, “bu saatte çıkma” gibi arkadaş uyarılarının havada uçuştuğu yerler. Yasa dışı uygulamalar mı dersin, keyfi baskılar mı, tehditlerle dolu sokaklar mı… Zorlandığın yerler var, ne yazık ki. İstanbul’un bu iki yüzlülüğü burayı hem nefret edilmesi gereken hem de aşkla bağlanılan bir yer yapıyor.
Güzellikler de Var Dedik Ya
Tabii şimdi yazının sonuna gelip “Ee ama sürekli zorluklardan bahsettin, hani güzellikleri?” deme. Her zorluk içinde getirdiği güzellikle gelir. İstanbul, travesti olmanın en estetik şehirlerinden biri aslında. Çünkü o özgürlük havasını yakaladığında, sana diğer şehirlerin hayal bile edemeyeceği bir gökyüzü sunar.
Bir seferinde Sultanahmet’e gezmeye gittiğimi hatırlıyorum. Yabancı turistlerle fotoğraflar çekilirken, bir grup genç yanıma geldi, makyajımı sordu, gülüştük ve birlikte kahkahalar attık. İşte İstanbul’un böyle anları var. Seni olduğun gibi kabul eden insanlar, kültürler, hikayeler. Oradan buradan, dünyanın dört bir yanından süzülüp gelen enerjilerle kendi enerjini bulursun.
Gerçekten Bir Kahramansın
Bugün İstanbul’da travesti olmanın güzelliklerini ve zorluklarını anlatırken, her şeyin bir savaştan geçen tonları olduğunu unutmamak gerek. Burada olmak, varlığını kutlamak ve tüm meydan okumalara rağmen dimdik durmak, başlı başına bir kahramanlık. Çünkü unutma, bir şehrin gerçek ruhunu oluşturan, onun farklı farklı hikayelere sahip insanlarıdır.
Birlikte yaşıyor, birlikte değişiyoruz. Tüm bu karmaşa içinde bir gökkuşağı yaratmaya çalışıyoruz. Ve en önemlisi, bu şehrin hem ışıklarını hem de gölgelerini seviyoruz. Seni seviyoruz İstanbul!