travestilik kavramı ve istanbul

Travestilik: Toplumun Perde Arkası Dedikoduları

Travestilik! Sadece bir kelime ama duyanın aklında bin bir senaryo, yüzlerce soru işareti ve bolca da yanlış anlaşılma canlanıyor. Sanki gizemli bir tarikatın adı, çözülmesi gereken bir şifre ya da en olmadı, komşu teyzenin gün boyu konuştuğu ama kimsenin tam olarak ne olduğunu bilmediği o meşhur “elalem ne der” konusunun başrol oyuncusu. Gelin bugün şu meşhur travestilik kavramını masaya bir yatıralım, üstündeki tozlu örtüyü kaldıralım ve bakalım altından ne çıkacak? Ama baştan uyarayım, bu yazı akademik bir makale değil. Bol kahkahalı, biraz iğneli, bolca da samimi bir sohbet olacak. Çayınızı, kahvenizi alın, başlıyoruz!

Travestilik Nedir, Ne Değildir? Mahalle Baskısının Gölgesinde Bir Tanım

Şimdi en temelden başlayalım. “Travestilik” dediğimizde aklınıza ne geliyor? Şöyle bir durup düşünün. Büyük ihtimalle zihninizde parlak elbiseler, abartılı makyajlar, yüksek topuklar ve belki de İstanbul’un meşhur arka sokaklarında geçen sahneler canlandı. Haklısınız, bu imajlar medyanın ve popüler kültürün bize yıllardır pompaladığı şeyler. Ama işin aslı bundan çok daha fazlası.

En basit haliyle travestilik, bir kişinin, genellikle toplumsal olarak karşı cinse atfedilen kıyafetleri, aksesuarları ve davranış biçimlerini benimsemesi durumudur. Bakın, tanım ne kadar basit ve net. İçinde ne bir yargı var ne de bir ahlak dersi. Sadece bir eylemin, bir ifadenin tanımı. Ancak ne hikmetse bu basit tanım, toplumun zihninde devasa bir canavara dönüşüyor.

İnsanlar genellikle travestiliği cinsel yönelimle karıştırır. Mesela, “Eğer bir erkek kadın kıyafeti giyiyorsa, kesin eşcinseldir” gibi kestirme ve yanlış bir yargıya varılır. Halbuki travestilik bir ifade biçimidir, cinsel yönelim ise kime romantik veya cinsel çekim duyduğunuzla ilgilidir. Birbiriyle alakası olmak zorunda değil. Heteroseksüel bir erkek de pekâlâ kadın kıyafetleri giymekten keyif alabilir. Aynı şekilde, bir trans kadın da travesti değildir; çünkü o, kendini kadın olarak tanımlar ve bu onun kimliğidir, bir performans veya geçici bir eylem değil. Bu ayrımı yapmak, konuyu anlamanın ilk ve en önemli adımıdır.

Toplumumuz, ne yazık ki etiketlemeyi ve kutulara koymayı çok seviyor. Bilmediği, anlamadığı her şeye bir kulp takıp ötekileştirme eğiliminde. İşte travestilik de bu eğilimden nasibini en çok alan kavramlardan biri. Oysa ki bu, sadece bir insanın kendini ifade etme arzusunun bir yansıması olabilir. Tıpkı birinin rock müzik dinleyip siyah giyinmesi, diğerinin klasik müzik dinleyip takım elbise tercih etmesi gibi. Hepsi birer kişisel ifade, hepsi birer kimlik yansıması.

Toplumun Gözünden Travestilik: Bir Yanlış Anlama Komedisi

Gelelim işin en trajikomik kısmına: toplumun travestiliğe bakışı. Bu bakış açısı, genellikle bilgi eksikliği, önyargı ve kulaktan dolma hikayelerden oluşan bir kokteylden ibaret.

1. “Ahlak Bekçileri” Sahneye Çıkıyor

Her toplumsal konuda olduğu gibi, travestilik söz konusu olduğunda da ilk sahneye çıkanlar “ahlak bekçileri” oluyor. “Aman efendim, toplumun ahlakı bozuluyor!”, “Gençlere kötü örnek oluyorlar!”, “Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu!” nidaları havada uçuşur. Sanki bir erkeğin etek giymesi, ülkenin ekonomik krizlerinden veya eğitim sistemindeki sorunlardan daha büyük bir tehditmiş gibi bir panik havası yaratılır.

Bu “ahlak” savunucularına sormak lazım: Hangi ahlak? Başkasının ne giydiğine, nasıl göründüğüne karışmayı kendine hak gören bir ahlak mı? Yoksa insanlara sırf dış görünüşleri yüzünden şiddet uygulamayı, onları toplumdan dışlamayı meşru gören bir ahlak mı? Travesti olmak eyleminin kendisi kimseye zarar vermez. Zarar veren, bu eyleme karşı gösterilen hoşgörüsüzlük ve nefrettir.

2. Medyanın Rolü: Abartı, Sansasyon ve Stereotipler

Türk medyasının travestilik konusundaki karnesi maalesef kırıklarla dolu. Yıllarca travesti bireyler, ya bir cinayet haberinin üçüncü sayfa detayı olarak ya da bir komedi programının alaycı bir unsuru olarak gösterildi. Onları birer birey olarak, hikayeleriyle, duygularıyla, hayalleriyle değil; sadece karikatürize edilmiş, abartılı tiplemeler olarak sundular.

Bu durum, toplumun zihninde “travesti” kelimesinin tehlike, suç veya alay ile eş anlamlı hale gelmesine neden oldu. Bir travesti birey sokakta yürüdüğünde, insanlar ona medya aracılığıyla öğrendikleri o daracık pencereden bakıyor. Oysa ki o pencerenin arkasında kocaman bir dünya, yaşayan, nefes alan, seven, üzülen, hayal kuran bir insan var. Medyanın bu basmakalıp tasvirleri, travestilik algısını zehirleyen en büyük etkenlerden biridir.

3. “Ama Doğası Bu Değil mi?” Safsatası

Bir de “doğa” kartını oynayanlar var. “Erkek erkektir, kadın kadındır. Doğaya aykırı bu işler.” derler. Bu argümanı savunanlara tarih boyunca insanların ne kadar farklı giyindiğini hatırlatmak gerek. Örneğin, İskoç erkeklerinin geleneksel kıyafeti olan “kilt” bir etektir. Antik Roma’da erkekler tunik giyerdi. Topuklu ayakkabıyı ilk olarak Persli erkek askerler ata daha rahat binebilmek için kullanmıştı.

Yani “erkek kıyafeti” ve “kadın kıyafeti” dediğimiz şeyler, tamamen toplumsal ve kültürel olarak inşa edilmiş kavramlardır. Zamanla, coğrafyayla, kültürle sürekli değişirler. Bugün bize “kadınsı” gelen bir renk veya bir kesim, başka bir kültürde veya başka bir zaman diliminde son derece “erkeksi” kabul edilebilirdi. Dolayısıyla, travestilik eylemini “doğaya aykırı” olarak nitelemek, tarihsel ve kültürel gerçeklerden bihaber olmaktan başka bir şey değildir. Doğa, sandığımızdan çok daha çeşitli ve esnektir. Asıl doğaya aykırı olan, bu çeşitliliği reddeden katı ve dar görüşlülüktür.

Perukların ve Makyajın Ardındaki İnsan: Hikayeler ve Motivasyonlar

Peki, bir insan neden travestilik yapar? Bu sorunun tek bir cevabı yok, çünkü her bireyin kendine özgü bir hikayesi, kendine özgü bir motivasyonu var.

Sanatsal İfade ve Performans: Drag kültürü, bunun en güzel örneklerinden biridir. Drag queen’ler ve drag king’ler, travestilik eylemini bir sanat formuna dönüştürürler. Cinsiyet rollerini abartarak, onlarla oynayarak hem eğlendirir hem de toplumsal normları sorgulatırlar. Sahne, onlar için bir özgürlük alanıdır. O sahnede, günlük hayatta olmak zorunda oldukları kişiden sıyrılıp, olmak istedikleri o parıltılı, güçlü ve cüretkâr karaktere bürünürler. Bu bir performanstır, bir sanattır ve alkışı hak eder.

İçsel Keşif ve Rahatlama: Bazı insanlar içinse travestilik, kimliklerinin bir parçasını keşfetme ve ifade etme yoludur. Toplumun onlara dayattığı “erkeksilik” veya “kadınsılık” kalıplarının içinde sıkışmış hissedenler için, karşı cinse atfedilen kıyafetleri giymek bir rahatlama, bir nefes alma anı olabilir. Bu, onların cinsel kimlikleri hakkında bir şey söylemek zorunda değildir. Sadece, kişiliklerinin farklı bir yönünü, bastırılmış bir parçasını dışa vurma ihtiyacıdır. Kendi özel alanlarında, kimsenin yargılayıcı bakışları olmadan, sadece kendileri olmak için yaparlar bunu.

Fetişizm ve Cinsel Heyecan: Evet, bir de bu yönü var. Bazı insanlar için karşı cinsin kıyafetlerini giymek cinsel bir heyecan kaynağıdır. Bu, fetişizmin bir türüdür ve rızaya dayalı olduğu sürece kimseyi ilgilendirmeyen, tamamen kişisel bir durumdur. Ancak toplum, genellikle travestilik denince sadece bu motivasyonu görür ve tüm kavramı buna indirger. Bu, büyük bir haksızlıktır. Nasıl ki her futbol taraftarı holigan değilse, her travesti birey de bunu sadece cinsel bir dürtüyle yapmaz.

Gördüğünüz gibi, motivasyonlar çok çeşitli. Bir insanı sadece dış görünüşüne bakarak yargılamak, okyanusu bir su birikintisinden ibaret sanmak gibidir. Her peruğun, her kat makyajın altında farklı bir hikaye, farklı bir dünya yatar.

İstanbul ve Travestilik: Bir Aşk ve Nefret Hikayesi

İstanbul… Bu kadim şehir, tezatların şehridir. Bir yanda en muhafazakâr mahalleler, diğer yanda en özgür ruhların sığındığı sokaklar. Travestilik kültürü için de İstanbul, hem bir cennet hem de bir cehennemdir.

Beyoğlu, Cihangir, Kadıköy gibi semtler, farklılıklara daha açık, daha hoşgörülü bir atmosfer sunar. Buralarda bir drag queen şovuna gidebilir, renkli ve özgür ruhlarla tanışabilirsiniz. Sanat galerilerinde, alternatif mekanlarda travestilik temasını işleyen sergilere, performanslara rastlayabilirsiniz. Bu yönüyle İstanbul, Türkiye’de bu kültürün en canlı yaşandığı, en görünür olduğu yerdir.

Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Aynı İstanbul’un arka sokaklarında, travesti bireyler her gün şiddete, tacize, ayrımcılığa maruz kalıyor. Sırf varoluşları yüzünden iş bulamıyor, ev kiralayamıyor, en temel insani haklardan mahrum bırakılıyorlar. Geceleri “çalışmak” zorunda kalanların yaşadığı tehlikeler ise saymakla bitmez. Toplumun ikiyüzlülüğü burada en acı şekilde ortaya çıkar: Gündüz “ahlaksız” diye dışladığı insanlardan, gece hizmet bekler.

İstanbul’un travestilik ile ilişkisi, tam bir aşk ve nefret hikayesi. Bir yandan parıltılı sahne ışıkları, alkışlar, sanat; diğer yandan karanlık sokaklar, korku ve şiddet. Bu şehir, travesti bireylere hem kanatlarını açabilecekleri bir gökyüzü hem de içine hapsoldukları bir kafes sunuyor.

Anlamak, Yargılamaktan Daha Kolaydır

Uzun lafın kısası, travestilik karmaşık, çok katmanlı ve genellikle yanlış anlaşılan bir kavram. Onu tek bir tanıma, tek bir motivasyona veya tek bir kalıba sığdırmaya çalışmak, en büyük hatadır. O, bir sanat formu olabilir, bir kendini ifade biçimi olabilir, bir içsel yolculuk olabilir veya sadece kişisel bir zevk olabilir.

Toplum olarak yapmamız gereken şey, bilmediğimiz konularda hemen yargı dağıtmak yerine, durup anlamaya çalışmaktır. Empati kurmaktır. Karşımızdakinin de bizler gibi duyguları, hayalleri, korkuları olan bir insan olduğunu hatırlamaktır. Birinin ne giydiği, nasıl göründüğü, bizim ahlakımızı, bizim düzenimizi tehdit etmez. Asıl tehdit, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük ve cehalettir.

Bir dahaki sefere travestilik kelimesini duyduğunuzda veya bir travesti birey gördüğünüzde, aklınıza medyanın çizdiği karikatürler veya mahalle baskısının fısıldadığı önyargılar gelmesin. Aklınıza, kendi kimliğini ve ifadesini bulmaya çalışan, bunun için cesaret gösteren bir insan gelsin. Çünkü günün sonunda, hepimiz sadece anlaşılmak ve olduğumuz gibi kabul edilmek istiyoruz. Peruklu ya da peruksuz, makyajlı ya da makyajsız, hepimiz insanız. Bu kadar basit.

Scroll to Top