Kendisi tam bir Mecidiyeköy travesti klasiği, semtin adeta atan kalbidir. Kahveler hazırsa, arkanıza yaslanın. Ceylin’le İstanbul’u, Mecidiyeköy’ü, aşkı, hayatı ve tabii ki biraz da dedikoduyu masaya yatırıyoruz. İstanbul travesti alemine dair en sıcak, en samimi, en “içimizden biri” sohbetlerin döndüğü blogunuza yine hoş geldiniz. Bu şehirde her köşe başında bir hikâye, her sokakta bir anı yatar derler ya, haksız da sayılmazlar. Ama bazı hikâyeler var ki, dinlemeye doyamazsınız. İşte bugün o hikâyelerden birini, Mecidiyeköy’ün en cıvıl cıvıl, en enerjik ismiyle, canım arkadaşım Ceylin ile konuşacağız.
Ceylin Sahneye Çıkıyor: Mecidiyeköy’ün Gülüyle Tanışma Faslı
Ben: Ceylin’im, canımın içi, bloguma hoş geldin! Seni burada ağırlamak ne büyük şeref. Önce bir klasik soruyla başlayalım. Nasılsın, keyifler nasıl? Geceler hareketli mi?
Ceylin: (Gözlerini devirerek kahkaha atıyor) Ayol hoş buldum, ne demek! Senin gibi bir kraliçenin blogunda olmaktan daha büyük şeref mi olur? Keyifler nasıl olsun, bildiğin gibi. İstanbul gibi bir aşağı bir yukarı. Bazen Boğaz’da mehtap sefası, bazen metrobüste “ittirme kardeşim” kavgası… Standart. Geceler de hareketli olmaz mı? Mecidiyeköy uyur mu hiç? Hele ki ben varken! Ama sorma, geçen gün bir müşteri geldi, adam hayatında ilk defa topuklu ayakkabı görmüş gibi bakıyor. “Bunlarla nasıl yürüyorsun?” diyor. Dedim, “Canım, biz bunlarla maraton bile koşarız, sen ne diyorsun?” Adam şok! Bizim hayatımız denge sanatı şekerim.
Ben: İşte bu yüzden sana bayılıyorum! O dengeyi senden daha iyi kimse kuramaz. Peki, bu denge sanatının merkezi olan Mecidiyeköy… Senin için ne ifade ediyor? Neden başka bir yer değil de Mecidiyeköy?
Ceylin: Ah be canım… Mecidiyeköy benim kalemdir. Hani derler ya, her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her travestinin de bir semti vardır. Benimki de burası. Burası İstanbul’un tam kalbi. Bir yanın Levent’in plazaları, diğer yanın Kuştepe’nin samimiyeti. Bir yanda metrobüs kaosu, öbür yanda sakin ara sokaklar. Tam bir curcuna. Ben bu curcunayı seviyorum. Burada her telden insan var. İş adamı da geçiyor, öğrenci de, emekli amca da… Ve hepsi bir şekilde sana alışıyor. İlk başlarda “Bu ne be?” diye bakan teyzeler, şimdi yolda görüp “Ceylin kızım, pazar filesi ağır mı, yardım edeyim mi?” diyor. İşte bu samimiyet, bu karmaşa beni burada tutuyor. Bir Mecidiyeköy travesti olmak, bu şehrin özetini her gün yaşamaktır. Herkesin acele ettiği o meydanda, ben kendi ritmimde salınırım.
İstanbul: Aşk Mı, Nefret Mi?
Ben: İstanbul’la ilişkin çok inişli çıkışlı anladığım kadarıyla. Tam bir aşk-nefret ilişkisi mi bu?
Ceylin: Tam olarak o! Bu şehir sana bir gün dünyanın en güzel kadını olduğunu hissettirir, ertesi gün de sanki hiç var olmamışsın gibi davranır. Mesela bir gece çıkıyorsun, en güzel elbiseni giymişsin, saçlar yapılı, makyaj efsane… Kendini Sex and the City’de Carrie Bradshaw gibi hissediyorsun. Taksim’de yürüyorsun, herkes sana bakıyor, iltifatlar yağıyor. O an diyorsun ki “İstanbul, sana aşığım!” Ama sonra sabah oluyor, aynı Taksim’de, bir önceki geceden kalma yorgunlukla metrobüse binmeye çalışıyorsun. O an o kalabalık, o itiş kakış, o korna sesleri… Diyorsun ki “Allah senin belanı versin İstanbul!” Bu şehir bipolar şekerim. Hem de en ağırından. Ama yine de onsuz yapamıyoruz. Bizi biz yapan da bu kaos zaten.
Ben: Metrobüs demişken… Bir travesti için metrobüs deneyimi nasıl bir şey? Eminim anlatacak çok anın vardır.
Ceylin: (Gözleri parlayarak) Ay sorma, roman olur! Metrobüs benim için podyum. Her binişim defile gibi. Biliyorsun, ben öyle salaş çıkmam evden. Saçım başım yapılı, mini eteğim, topuklularım… Metrobüs kapısı açıldığı an içeri bir giriş yaparım, sanırsın Victoria’s Secret meleği kanatlarını açtı. Önce bir sessizlik olur. Herkes döner bakar. Kimi hayranlıkla, kimi “Bu ne cesaret ablacım?” der gibi, kimi de telefonuna sarılır gizli gizli fotoğraf çekmeye çalışır. O anların tadını çıkarıyorum. Geçen gün bir tanesi yer verdi, “Buyurun hanımefendi” dedi. Yanındaki arkadaşı dürttü, fısır fısır bir şeyler söyledi. Yer veren çocuk bana döndü, “Pardon abi… yani abla… yani…” diye kekeledi. Dedim, “Canım, sen bana ‘kraliçe’ de, konu kapansın.” Bütün vagon güldü. İşte o anlar paha biçilmez. İnsanların o anlık şaşkınlığı, sonraki kabullenişi… Metrobüs, Türkiye’nin sosyolojik bir laboratuvarı gibi. Ve ben de baş kobayım sanırım!
Müşteri Profilleri: “Abi Sende Sigara Var Mı?”dan “Hayatımın Aşkısın”a
Ben: Biraz da iş konuşalım. Malum, Mecidiyeköy travesti denince akla gelen ilk isimlerdensin. Bu yıllar içinde ne tip insanlarla karşılaştın? Unutamadığın, “Yok artık!” dediğin bir anın var mı?
Ceylin: Ayol hangisini anlatayım? Ansiklopedi yazılır. O kadar çok ki! Bir kere şu klişeyi yıkalım: Müşterilerimiz sadece belirli bir tipten gelmiyor. Evli, barklı, çocuklu adamlar da var; üniversite öğrencisi toy delikanlılar da. En saygın holdingin CEO’su da geliyor, mahallenin çekirdekçi çırağı da. Bu işin en ilginç yanı bu zaten, insan doğasının ne kadar karmaşık olduğunu görüyorsun.
Unutamadığım bir anım var, anlatayım da gül. Bir gece bir beyefendi aradı. Sesi çok kibar, belli ki eğitimli, paralı biri. Neyse, geldi. Oturduk, sohbet ediyoruz. Adam başladı anlatmaya: “Ceylin Hanım, ben aslında çok mutsuz bir adamım. Karım, çocuklarım, lüks bir hayatım var ama ruhum boşlukta.” Ben de dinliyorum, psikolog gibi. Adam içini döktü, döktü… Bir saat boyunca anlattı. Sonra saatine baktı, “Geç oldu, ben gideyim” dedi, parayı masaya bırakıp kalktı. Dokunmadı bile! Sadece birini dinlemesi, anlaşılması gerekiyormuş. O gece anladım ki, bizim işimiz sadece fantezi dünyası değil, aynı zamanda insanların yalnızlıklarını paylaştıkları bir sığınak.
Bir de komik bir anı var. Yine bir gece, kapı çaldı. Açtım, karşımda tir tir titreyen, 20’li yaşlarda bir çocuk. “Abla,” dedi, “ben ilk defa…” Belli ki çok gergin. İçeri aldım, “Sakin ol canım, atomu parçalamayacağız” dedim. Oturduk, çocuğa bir su verdim. Ellerini ovuşturuyor, etrafa bakınıyor. Dedim “Anlat bakalım, derdin ne?” Meğer bu, arkadaşlarıyla iddiaya girmiş. “Cesaret edip gidemezsin” demişler. Bu da gaza gelmiş, gelmiş. O kadar korkuyordu ki, yarım saat boyunca ona cesaret aşılamaya çalıştım. Sonunda ne oldu biliyor musun? “Abla, ben vazgeçtim ama geldiğime değsin. Bir falıma bakar mısın?” dedi. Oturup çocuğun kahve falına baktım! Parasını da fal parası olarak aldım. O gün bugündür aklıma geldikçe gülerim.
İstanbul’da Bir Kadın Olmak, Bir Mecidiyeköy Travesti Olmak
Ben: İstanbul’da kadın olmak zor derler. Peki, travesti bir kadın olmak nasıl bir duygu? Güzellikleri ve zorlukları neler?
Ceylin: Bak bu çok derin bir soru. İstanbul’da travesti olmak, her gün yeniden doğmak gibi. Bir yanınla en güçlü, en korkusuz savaşçısın; diğer yanınla en kırılgan, en hassas çiçek… Güzelliği ne biliyor musun? Özgürlük! Ben Ceylin olarak sokağa çıktığımda, toplumun bana dayattığı hiçbir kimliğe uymak zorunda değilim. Ne tam erkeğim ne tam kadın. Ben Ceylin’im. Bu, insanlara rahatsızlık verse de bana inanılmaz bir güç veriyor. İstediğim gibi giyinip, istediğim gibi konuşup, istediğim gibi var olabiliyorum. Bu, çoğu insanın hayatı boyunca sahip olamadığı bir lüks.
Zorlukları ise saymakla bitmez. Her an tetiktesin. Arkandan gelen adım seslerini kontrol edersin. Sana laf atan adama nasıl cevap vereceğini saniyeler içinde hesaplarsın. Bir mekana girerken önce içeridekileri süzer, tehlike var mı diye bakarsın. Basit bir market alışverişi bile bir macera olabilir. Ama zamanla buna alışıyorsun. Bir zırh geliştiriyorsun. Benim zırhım da mizahım. Laf atana öyle bir laf sokarım ki, bir daha kimseye laf atacak yüzü kalmaz. Mesela geçen biri “Hey yavrum, bu ne güzellik?” diye bağırdı. Döndüm, “Canım, aynada kendimi gördüm de yansımam sana çarpmış, kusura bakma” dedim. Adamın suratını görmeliydin! Yani zorlukları var ama o zorluklar bizi daha da güçlendiriyor. Bizi demir gibi yapıyor. Bir Mecidiyeköy travesti olarak bu semtin çelik gibi kadınlarından biriyim ben de.
Ben: Peki aşk? Bu şehirde, bu kimlikle aşkı bulmak mümkün mü?
Ceylin: (İç çekiyor) Aşk… En zor soru bu işte. Mümkün mü? Mümkün. Ama zor. Çünkü insanlar seni bir fantezi objesi olarak görmeye o kadar alışmış ki, Ceylin’in de bir kalbi olduğunu, onun da sevip sevilebileceğini, sabah uyandığında birinin ona “günaydın aşkım” demesini isteyebileceğini unutuyorlar. Geceleri sana “Hayatımın aşkısın, sensiz yaşayamam” diyen adam, sabah olduğunda telefonunu bile açmıyor. Çünkü toplumdan korkuyor, arkadaşlarından çekiniyor. Seni gizli bir günah gibi yaşıyor.
Ama yine de umudumu kaybetmedim. Arada sırada öyle insanlar çıkıyor ki karşına, “İşte bu!” diyorsun. Seni sadece bedeninle değil, ruhunla da seven, seninle Mecidiyeköy’de el ele yürümekten çekinmeyecek kadar cesur olan… Öyle birini bulduğunda, işte o zaman İstanbul gerçekten cennet oluyor. Henüz o adamı bulamadım ama arıyorum. Belki bu yazıyı okur da beni bulur, ne dersin? (Göz kırpıyor) Armudun sapı, üzümün çöpü demem, yeter ki yüreği güzel olsun.
Mecidiyeköy Travesti Ceylin’den Tavsiyeler: Hayata Yeni Başlayanlara Altın Değerinde Öğütler
Ben: Ceylin’im, sohbetine doyum olmuyor ama yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Son olarak, bu yola yeni çıkmış, kimliğini yeni keşfeden genç travestilere, LGBTİ+ bireylere ne söylemek istersin? Onlara ne gibi tavsiyelerin olur?
Ceylin: Ah o civcivler… Benim canlarım… Onları gördükçe kendi gençliğim aklıma geliyor. O korkular, o belirsizlikler… İlk tavsiyem şu: Korkmayın! Korku, insanın en büyük düşmanıdır. İnsanlar ne der diye yaşamaktan vazgeçmeyin. O “elalem” dediğiniz güruh, siz yatağa aç girdiğinizde size bir dilim ekmek vermeyecek. O yüzden kendi hayatınızı, kendi doğrularınızı yaşayın.
İkincisi, kendinizi sevin. Toplum size çirkin olduğunuzu, yanlış olduğunuzu, günahkar olduğunuzu söyleyecek. Onlara inanmayın. Aynaya bakın ve o aynadaki insana aşık olun. Bedeninizle, ruhunuzla, tüm varlığınızla kendinizi kucaklayın. Siz güzelsiniz, siz değerlisiniz.
Üçüncüsü, güçlü olun ve okuyun. Kendinizi geliştirin. Sadece güzelliğinize, fiziğinize güvenmeyin. Beyninizi de doldurun. Çünkü güzellik gelip geçicidir ama akıl ve bilgi kalıcıdır. Sizi laflarıyla ezmeye çalışanlara, bilginizle, kültürünüzle cevap verin. O zaman size kimse diş geçiremez.
Ve son olarak, yalnız olmadığınızı bilin. Sizin gibi hisseden, sizin gibi yaşayan binlerce insan var. Birbirinize destek olun. Birbirinizin ablası, kardeşi, dostu olun. Biz birlikte güçlüyüz. Düşeni kaldıralım, ağlayanı güldürelim. Tıpkı benim gibi bir Mecidiyeköy travesti bile bu koca şehirde kendine bir kale inşa edebildiyse, siz hayli hayli yaparsınız. Yeter ki kendinize inanın.
Ben: Ceylin, ağzına, yüreğine sağlık. Bu harika sohbet için sana ne kadar teşekkür etsem az. Bize hem kahkaha attırdın, hem düşündürdün, hem de umut verdin. Sen gerçekten Mecidiyeköy’ün değil, tüm İstanbul’un kraliçesisin.
Ceylin: Rica ederim canım, ne demek! Ne zaman istersen yine gelirim. Yeter ki şu kahveler senden olsun. Okuyan herkese de kocaman öpücükler. Unutmayın, hayat kısa, topuklular uzun. Tadını çıkarın