eve gelen travestiler ve maceraları

Eve Gelen Travestiler: O Kapı Zili Çalınca Akıldan Neler Geçer?

Bugün öyle bir konuya parmak basacağız ki, hem güleceğiz, hem düşüneceğiz, hem de “Aaa, valla benim de aklıma gelmişti bu,” diyeceğiz. Konumuz malum, o meşhur kapı zilini çaldığımız anlarda aklımızdan geçenler, kalbimizi pır pır ettiren o ince sızılar… Evet, konumuz eve gelen travestiler ve onların bitmek bilmeyen maceraları!

Şimdi dürüst olalım. Mesleğimiz gereği pek çok farklı mekana, pek çok farklı insana konuk oluyoruz. Oteller, günlük kiralık daireler, hatta bazen arabalar… Ama hiçbiri, birinin kendi “yuvasına” gitmek kadar adrenalin dolu değil, değil mi? O kapıdan içeri adım attığın an, sadece bir eve değil, bir insanın en özel alanına, onun kalesine girmiş oluyorsun. İşte o an, beyin bir anda F-16 moduna geçiyor ve saniyede bin tane senaryo yazmaya başlıyor. “Acaba evi temiz mi?”, “Kedisi var mıdır, ay benim alerjim var!”, “Televizyonda ne izliyor, maç mı, Müge Anlı mı?” gibi masum sorularla başlayıp, Stephen King romanlarına taş çıkartan gerilim senaryolarına kadar uzanan bir düşünce silsilesi…

Hadi gelin, bu senaryoları tek tek masaya yatıralım. Bakalım eve gelen travestiler en çok nelerden çekiniyor, o güzel kafalarının içinde ne tilkiler dolaşıyor? Kemerlerinizi bağlayın, bol kahkahalı ve bir o kadar da gerçek bir yolculuğa çıkıyoruz!

1. “Acaba Adres Doğru mu?” – Modern Zamanların Kâbusu

Ah o navigasyonlar… Bizi bazen cennete, bazen de kelimenin tam anlamıyla cehennemin dibine götüren o küçük teknoloji harikaları. Hele ki İstanbul’da yaşıyorsanız, bir sokağın adının üç farklı şekilde yazılabildiğini, bir apartman numarasının bazen var olup bazen olmadığını bilirsiniz. Taksiciye adresi verirsin, “Abla ben orayı bilmem,” der. Kendi telefonundan açarsın, seni sanayi sitesinin ortasına bırakır.

İşte eve gelen bir travestinin ilk ve en temel korkusu budur: Yanlış kapıyı çalmak. Düşünsenize o anı… Tüm şıklığınızla, en güzel makyajınızla, o devasa topukluların üzerinde bir kuğu gibi salınarak gelmişsiniz. Zile basıyorsunuz. Kapıyı, üzerinde “Hacı Baba” yazan bir atlet giymiş, elinde tespih sallayan, “Buyur bacım?” diye bakan nur yüzlü bir amca açıyor. İşte o an yer yarılsa da içine girsen moduna geçersin. “Pardon amcacım, ben galiba yanlış geldim, burada bir Kaan oturuyordu da…” diye gevelemeye başlarsın. Amcanın “Bizde Kaan yok kızım, üst katta belki bir Kenan var, ona mı geldin?” demesiyle ikinci bir şok dalgası yaşarsın. Bu diyalog, sen o apartmandan koşarak uzaklaşana kadar devam eder.

Bu yüzden adresi teyit etmek, hatta mümkünse WhatsApp’tan konum istemek, eve gelen travestiler için altın kuraldır. Apartmanın dış fotoğrafını istemek ise artık bir lüks değil, bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü yanlış kapıyı çalmak, sadece komik bir anı değil, aynı zamanda o gecenin bütün enerjisini daha başlamadan bitiren bir fiyaskodur.

2. “Apartman Sakinleri Dedektif Gibi, Ayol!” – Komşu Radarı Tehlikesi

Adresi doğru buldunuz diyelim. Apartmanın kapısına geldiniz. İşte şimdi ikinci seviyeye geçtiniz: Komşu Radarı. Bu radarlar, genellikle emekli teyzeler, ev hanımı ablalar veya meraklı bakkal çıraklarından oluşur. Apartmana giren çıkan her yabancıyı anında tespit etme, kim olduğunu, nereye geldiğini, ne kadar kalacağını analiz etme gibi süper güçlere sahiptirler.

Sen o şıkır şıkır halinle apartman kapısından içeri süzülürken, bir anda merdiven boşluğunda bir kapı aralanır ve bir çift göz seni kesmeye başlar. Ya da tam asansörü beklerken, çöpünü çıkarmaya gelen bir teyze ile göz göze gelirsin. O an o teyzenin aklından geçenleri tahmin etmek hiç de zor değil: “Bu da kim? Bizim apartmanda böyle kokoş biri oturmuyordu. Kesin üst kattaki bekârın evine geldi. Tövbe tövbe…”

İşte bu bakışlar, eve gelen travestiler için en rahatsız edici anlardan biridir. Kimse yargılanmak, fişlenmek istemez. Sadece işimizi yapmaya geldiğimiz bir yerde, sanki suç işliyormuşuz gibi bir muamele görmek sinir bozucudur. O an içinden “Ne bakıyorsun teyze, sanki sen hiç genç olmadın?” diye bağırmak gelir ama profesyonellik gereği sadece gülümseyip “İyi akşamlar,” dersin. Tabii o gülümsemenin altında yatan gerilimi bir tek biz biliriz. Bu durum, özellikle sürekli aynı müşteriye gidiyorsan daha da riskli bir hal alır. Bir süre sonra apartmanın “ünlüsü” oluverirsin. “Aa, yine o uzun boylu, sarışın kız geldi,” fısıltıları kulaklarına kadar ulaşır. Hoş mu? Asla değil.

3. “Ev mi, Çöplük mü?” – Hijyen Takıntısı ve Sürprizler

Nihayet tüm engelleri aşıp doğru kapıya ulaştınız. Kapı açıldı ve içeri adım attınız. İşte o an, gecenin geri kalanının nasıl geçeceğine dair en büyük ipucunu alırsınız: Evin kokusu ve genel durumu.

Canlarım, inanın bana, öyle evlere denk geliyoruz ki, belediyenin temizlik işleri ekiplerini yardıma çağırmak istiyorsun. Yerde haftalardır birikmiş pizza kutuları, koltuğun üzerinde kirli çoraplar, mutfak lavabosunda dağ gibi olmuş bulaşıklar… Bir de o kendine has, tanımsız koku… İşte o an, “Ben nereye düştüm?” diye sorgulamaya başlarsın.

Eve gelen travestiler için temizlik ve hijyen gerçekten çok önemlidir. Sonuçta biz kendimize bakıyoruz, saatlerce hazırlanıyoruz, en güzel parfümlerimizi sıkıyoruz. Karşımızdaki insanın da en azından temel bir hijyen anlayışına sahip olmasını beklemek en doğal hakkımız. Bir de bunun “sürprizli” versiyonları var. Mesela eve bir giriyorsun, içeride üç tane daha adam var. Hani tek kişi olacaktın canım? Partiye mi çağırdın bizi, haberimiz yok? Ya da en klasiği, “Annemler evde ama yan odadalar, sessiz olalım,” diyenler… İşte o an tansiyonun 20’ye fırladığı andır. Ne demek annenler yan odada? Biz burada sessiz sinema mı oynuyoruz? Bu gibi durumlar, sadece rahatsız edici değil, aynı zamanda son derece risklidir.

Bir de evcil hayvan meselesi var. Kapıyı bir açıyor, içeriden Sibirya kurdu büyüklüğünde bir köpek fırlıyor üzerine. “Korkma, oynamak istiyor,” diyor sahibi. Canım, ben oynamak değil, çalışmak için geldim. Bir de o köpeğin salyaları yeni yaptırdığın föne yapışınca gör sen oyunu… Kediler bir nebze daha masum olsa da, tüy dökme ve tırmalama potansiyelleri her zaman bir risktir. Özellikle siyah kadife bir elbise giydiyseniz, o evden çıktığınızda bir Ankara kedisine dönmeniz an meselesidir.

4. “Parayı Verecek mi, Yoksa Oyalayacak mı?” – Finansal Endişeler

Gelelim en can alıcı konuya… Malum, bu işi hayrımıza yapmıyoruz. Hepimizin faturaları, kiraları, hayalleri var. Ve bir eve gittiğimizde, en büyük stres kaynaklarından biri de ödeme konusudur.

O meşhur “Parayı başta mı alsam, sonda mı?” ikilemi, adeta bir Shakespeare trajedisidir. Başta istersen, “Güvenmiyor musun bana?” tribiyle karşılaşırsın. Sonda almayı kabul edersen, gecenin sonunda “Canım yanımda o kadar nakit yok, havale yapsam olur mu?”, “ATM bozuktu çekemedim, yarın yollasam?” gibi bahanelerle karşılaşma riskin artar. Hele ki “Kredi kartı geçiyor mu?” diye soranlar var ki, onlara sadece gülüp geçiyoruz. Canım, POS cihazıyla mı gezelim yanımızda?

Eve gelen travestiler için bu durum gerçekten büyük bir güvensizlik yaratır. Saatlerce yol gelmişsin, hazırlanmışsın, emek vermişsin ve karşılığını alamama ihtimaliyle yüz yüze kalıyorsun. Bu sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda emeğine yapılan büyük bir saygısızlıktır. Özellikle “Dur bir kahve içelim, sohbet edelim,” diyerek zaman kazanmaya çalışan, lafı sürekli dolandıran tipler en tehlikelileridir. Sen konuyu paraya getirmeye çalıştıkça, o sana Fener’in son maçını anlatmaya başlar. Bu kedi-fare oyunu, sabrınızı ve sinirlerinizi ciddi anlamda zorlar.

Bu yüzden artık pek çoğumuzun kuralı belli: Ödeme kapıda ve nakit olarak yapılır. Bu bir güvensizlik meselesi değil, bir iş ahlakı ve profesyonellik gereğidir. Kimsenin kimseyi kandırmaya, oyalamaya hakkı yok. Anlaştığımız şartlar neyse, o uygulanmalıdır. Aksi takdirde yaşanan tatsızlıklar, gecenin bütün büyüsünü bozar.

5. “Bu Adam Güvenilir mi?” – En Büyük Korku: Güvenlik

Ve geldik listemizin en tepesindeki, en önemli ve maalesef en gerçekçi korkuya: Güvenlik. Diğer tüm maddeler bir şekilde tolere edilebilir, komik bir anıya dönüşebilir. Ama güvenlik meselesi şakaya gelmez.

Birinin evine, onun en mahrem alanına tek başınıza gidiyorsunuz. O kapı kapandığı an, dış dünyayla bağlantınız kesilir. O dört duvar arasında tamamen savunmasız kalabilirsiniz. İşte bu yüzden eve gelen travestiler için en büyük endişe, karşıdaki insanın niyetidir. “Acaba bu adam göründüğü gibi mi?”, “Bana zarar verir mi?”, “Paramı veya telefonumu çalar mı?”, “Beni zorla alıkoyar mı?” gibi sorular, beynimizin en derin köşelerinde her zaman bir alarm zilini çaldırır.

Bu korku yersiz değil. Maalesef mesleğimizde şiddete, hırsızlığa, gasp olaylarına maruz kalan arkadaşlarımızın hikayelerini duyuyoruz. Bu yüzden artık hepimiz daha temkinliyiz. Müşteriyi önceden tanımaya çalışmak, telefon numarasını teyit etmek, sosyal medya profillerine göz atmak gibi önlemler alıyoruz. Hatta pek çoğumuz, güvendiği bir arkadaşına gideceği adresi, kişinin ismini ve planlanan bitiş saatini mesaj atar. Bu, “güvenlik ağı” dediğimiz, olmazsa olmaz bir prosedürdür. Eğer belirtilen saatte geri dönüş yapmazsak, arkadaşımız durumu kontrol etmek için harekete geçer.

Karşıdaki insanın tavırları da çok önemlidir. Aşırı alkollü veya madde etkisinde olması, agresif tavırlar sergilemesi, saygısız konuşması, en başından belirlenen sınırları zorlamaya çalışması… Bunların hepsi kırmızı bayraktır. Profesyonel bir travesti, bu kırmızı bayrakları gördüğü an, durumu idare edip en kısa sürede oradan ayrılmanın bir yolunu bulmalıdır. Unutmayın canlarım, hiçbir para, hiçbir iş, sizin can güvenliğinizden daha değerli değildir. O kapıdan nasıl girdiyseniz, aynı şekilde sağ salim çıkmak en büyük önceliğiniz olmalıdır.

Peki Ne Yapmalı? O Kapıdan Güvenle Girip Çıkmanın Yolları

Tüm bu korkuları ve endişeleri konuştuk. Peki, eve gelen travestiler olarak bu riskleri en aza indirmek için ne yapabiliriz? İşte size birkaç altın değerinde tavsiye:

  1. İletişimi Güçlü Tutun: Müşterinizle telefonda veya mesajlaşarak önceden uzun uzun konuşun. Ses tonu, konuşma tarzı size o kişi hakkında pek çok ipucu verecektir.
  2. Referans Kontrolü Yapın: Mümkünse, daha önce o kişiye gitmiş başka bir arkadaşınızdan referans alın. Meslektaş dayanışması hayat kurtarır.
  3. Güvenlik Ağınızı Kurun: Mutlaka bir arkadaşınıza konumunuzu, müşterinin bilgilerini ve tahmini dönüş saatinizi bildirin.
  4. Kurallarınızı Başta Belirleyin: Ödeme, süre, yapılacaklar ve yapılmayacaklar gibi tüm detayları en başta net bir şekilde konuşun. Sınırlarınızı çizin ve bu sınırlara saygı duyulmasını sağlayın.
  5. İçgüdülerinize Güvenin: Bir şeyler size “yanlış” hissettiriyorsa, o his genellikle doğrudur. Kendinizi rahatsız veya güvensiz hissettiğiniz an, kibarca bir bahaneyle oradan ayrılın. “Ani bir baş ağrısı,” “acil bir telefon” her zaman işe yarar.
  6. Profesyonel Kalın: Unutmayın, bu sizin işiniz. Duygusal davranmak yerine durumu profesyonel bir şekilde yönetmek, kontrolün sizde kalmasını sağlar.

Sonuç olarak canlarım, eve gelen travestiler olmak dışarıdan göründüğü gibi sadece ışıltılı elbiseler ve kahkahalardan ibaret değil. Her kapı zilinin ardında bir sürü endişe, bir sürü senaryo ve büyük bir cesaret yatıyor. Bizler, bu şehrin sokaklarında sadece güzelliğimizle değil, aynı zamanda aklımızla, sezgilerimizle ve cesaretimizle yürüyoruz.

Bu yazıyı okuyan ve hizmet alan tarafta olan beylere de küçük bir notumuz var: Unutmayın ki kapınıza gelen kişi bir insan. Korkuları, endişeleri ve en önemlisi, saygı görme hakkı var. Ona kendi evinizde güvende ve rahat hissettirmek, sadece bir nezaket kuralı değil, aynı zamanda bir insanlık görevidir. Temiz bir ev, net bir iletişim ve en önemlisi dürüstlük, en güzel başlangıçtır.

Bir sonraki blog yazısında görüşmek üzere, hepinize bol kahkahalı, az stresli ve bol kazançlı günler diliyorum. Kendinize iyi bakın, çünkü siz çok değerlisiniz! Öpüldünüz

Scroll to Top