Bugün klavyemin başına oturdum ve hepimizi ilgilendiren, üzerine tezler yazılması gereken o mühim konuyu masaya yatırıyorum: Zaman. Ama durun, hemen sıkılıp sekmeyi kapatmayın. Öyle sıkıcı, Einstein’lı, kara delikli bir zaman muhabbeti değil bu. Bu, bizim zamanımız. Yani, Ataşehir travestileri ve onların değerli, paha biçilemez, bazen akrep ve yelkovanın canına okuduğu o kıymetli zamanları üzerine bir geyik muhabbeti.
Haydi kahveleri, çayları alın, arkanıza yaslanın. Çünkü birazdan Ataşehir semalarında, topuklu ayakkabı tıkırtıları eşliğinde zamanda bir yolculuğa çıkacağız. Bu yolculukta kahkahalar, “Aaa valla aynı ben!” nidaları ve belki biraz da “Ay yeter be kızım, ne zaman bitecek bu hazırlık?” isyanları olacak. Hazırsanız, başlıyoruz!
Hazırlık Süreci: Bir Ömre Bedel Sanat Eseri
Her şey o büyülü kelimeyle başlar: “Hazırlanıyorum.” Sıradan bir insan için bu kelime, en fazla bir saatlik bir süreci ifade eder. Duş alınır, giyinilir, çıkılır. Ama bizler için, yani Ataşehir travestileri için bu kelime, adeta bir projenin başlangıç düdüğüdür. “Hazırlanıyorum” demek, “Şimdi en az üç saatlik bir sanat icrasına başlıyorum, lütfen rahatsız etmeyin, mümkünse kapıya yiyecek içecek bırakıp sessizce uzaklaşın,” demenin kibarcasıdır.
Makyaj masasının başına geçtiğimiz o an, zaman kavramı Ataşehir sınırları içerisinde bükülmeye başlar. Fondötenle tuval hazırlanır, kontürle elmacık kemikleri adeta yeniden yontulur, highlighter ile yıldızlar yanaklara indirilir. Her bir far darbesi, her bir eyeliner çizgisi, saniyelerin değil, sabrın ve emeğin ölçüsüdür. Özellikle o lanet olası eyeliner! Sağ göz tamam, mükemmel, adeta bir kaligrafi ustasının elinden çıkmış gibi. Sol göze bir geçersin, sanki o eli az önce şiddetli bir deprem sallamış gibi bir sonuç çıkar. İşte o an, zaman durur. Sinir kriziyle kahkaha arasında gidip gelen o ince çizgide dans edilir. Sil, baştan yap. Sil, bir daha yap. Bu süreçte dışarıda bekleyen arkadaşınız muhtemelen üçüncü kahvesini bitirmiş, telefonunun şarjı %10’a düşmüş ve sizin hala hayatta olup olmadığınızı sorgulamaya başlamıştır.
Ve saçlar… Ah o saçlar! Peruk mu takılacak, kendi saçımıza mı şekil verilecek? Fön mü, maşa mı? O gün havanın nem oranı bile bu kararı etkileyen stratejik bir faktördür. Saç spreyi bulutlarının arasında kaybolurken, dış dünyayla bağlantınız kopar. Sanki Narnia’ya açılan bir gardırop gibi, makyaj masası da sizi bambaşka bir zaman dilimine ışınlar. Siz içeride kirpikleri tek tek yapıştırırken, dışarıda mevsimler değişiyor olabilir. Hiç şaşırmayın.
“Beş Dakikaya Oradayım” Yalanı ve Paralel Evrenler
Ataşehir travestileri arasında belki de en çok kullanılan ve en az inanılarak söylenen cümle budur: “Beş dakikaya oradayım.” Bu beş dakika, asla bildiğimiz, 60 saniyeden oluşan 300 saniyelik bir zaman dilimi değildir. Bu, “Daha ayakkabımı seçmedim, hangi çantayı takacağıma karar vermedim, rujumu tazeleyeceğim ve muhtemelen evden çıkmadan son bir kez Instagram’a bakacağım,” cümlesinin şifreli halidir.
Bu beş dakikalık zaman dilimi, bilim insanlarının hala çözemediği bir gizemdir. Bu beş dakika içinde neler olur?
- Kıyafet Krizi Evresi (Tekrar): Hazırlanırken giyilen o muhteşem elbise, aynanın karşısına son kez geçildiğinde birden “Ya bu pek de olmadı sanki?” hissiyatı yaratır. Dolap yeniden açılır, alternatifler denenir. Bu süreç, başlangıçtaki beş dakikayı rahatlıkla otuz beş dakikaya çıkarabilir.
- Aksesuar Çıkmazı: Altın rengi küpeler mi, gümüş rengi kolye mi? İnce bilezikler mi, yoksa gösterişli tek bir parça mı? Bu kararlar, bir devlet başkanının uluslararası bir anlaşmaya imza atarken yaşadığı stresi aratmaz. Her aksesuar denenir, çıkarılır, diğeri takılır. Zaman akıp gider.
- “Son Dokunuş” Tuzağı: Her şey tamam sanırsınız. Tam kapıdan çıkacakken “Dur şu parfümü biraz daha sıkayım,” dersiniz. O sırada gözünüz aynadaki minicik bir kusura takılır. Belki rujun kenarı bir milim taşmıştır, belki saçın bir teli yaramazlık yapıyordur. İşte o “son dokunuş”, sizi tekrar zaman girdabının içine çeker.
Bu yüzden, bir Ataşehir travesti kadın size “Beş dakikaya oradayım,” dediğinde, rahat olun. Kendinize bir çay daha demleyin, dizinin bir bölümünü daha izleyin. Çünkü o beş dakika, göreceli bir kavramdır ve sizin evreninizdeki zaman akışıyla pek bir ilgisi yoktur.
Randevu Saati: Bir Başlangıç Noktası mı, Yoksa Bir Tavsiye mi?
Şimdi gelelim işin en can alıcı kısmına: Randevular. İster bir arkadaş buluşması olsun, ister özel bir görüşme. Belirlenen saat, bizim için genellikle bir hedef değil, bir ilham kaynağıdır. Saat 21:00 randevusu mu var? Harika! Bu, saat 21:00 sularında hazırlığın en civcivli anlarının yaşanacağı, eyeliner dramının zirve yapacağı anlamına gelir.
Buluşacağınız kişi eğer bu kültüre yabancıysa, ilk başlarda biraz gerginlik yaşayabilir. Saat 21:05’te “Neredesin?” mesajı atar. Cevap nettir: “Yoldayım hayatım, geliyorum.” Tabii bu “yol” kavramı da oldukça esnektir. Henüz metrobüse binmek için evden çıkmış olmak da yolda olmaktır, Ataşehir’deki evinizin koridorunda topuklu ayakkabılarla yürümeye çalışmak da. Sonuçta ikisi de bir “yol” değil midir?
Zamanla insanlar alışır. Artık kimse bize tam saatinde bir yerde olmamızı beklemez. Hatta bazen erken gittiğimizde şaşırırlar. “Aaa kızım, iyi misin? Niye bu kadar erken geldin?” gibi tepkilerle karşılaşmak işten bile değildir. Bizler, zamanı yöneten değil, onu kendi akışımıza göre şekillendiren varlıklarız. Randevu saati 21:00 ise, bizim için “parti 21:00’den sonra başlar” demektir. O saate kadar olan her şey, sadece bir ön hazırlıktır.
Müşteri Bekletme Sanatı ve Sabır Testi
Tabii bu durum, özellikle Ataşehir travestileri için işin profesyonel boyutunda daha da ilginç bir hal alıyor. Müşteri beklemededir, heyecanlıdır. Siz ise hala “Hangi peruğu taksam?” ikilemindesinizdir. Bu noktada iletişim sanatı devreye girer. “Ufak bir aksilik çıktı canım, 5-10 dk gecikeceğim,” gibi masumane bahanelerle durum idare edilir. O 10 dakika yarım saate, yarım saat bir saate uzadığında ise, artık karşınızdaki kişinin sabrını ve anlayışını test eden bir sosyal deneye dönüşür.
Ama günün sonunda, kapı açılıp o muhteşem görüntüyle karşılaştığında, beklenen her dakika unutulur gider. Çünkü bilirler ki, iyi şeyler beklemeye değer. Sanat, aceleye gelmez. Bizim kendimiz üzerinde yarattığımız bu eser de en az bir Picasso tablosu kadar emek ve zaman ister. Bekleyen kişi, aslında bir sanat eserinin tamamlanmasını bekliyordur. Bu açıdan bakınca, yaptığımız şey bir nevi iyilik bile sayılabilir, değil mi? Onlara sabretmeyi öğretiyoruz!
Gecenin Sonu ve “Eve Dönüş” Maratonu
Bütün gece eğlenildi, dans edildi, kahkahalar atıldı. Artık eve dönme vakti. Ama bu da öyle “Hadi kalktım, gittim,” kadar basit bir olay değil. Eve dönüş yolculuğu, ayrı bir macera, ayrı bir zaman dilimidir.
Öncelikle o makyajı çıkarmak! Gün içinde saatlerimizi harcadığımız o sanat eserini silip atmak, hem hüzünlü hem de yorucudur. Pamuklar, temizleme suları, yağ bazlı çözücüler… Sanki arkeolojik bir kazı yapar gibi katman katman o makyaj temizlenir. Bu süreç, yorgunluğun da etkisiyle sonsuzluk gibi gelebilir. Kirpikler tek tek sökülür, peruk dikkatlice çıkarılır ve ertesi güne hazırlanmak üzere manken kafasına yerleştirilir.
Tüm bu işlemler bittiğinde, yatağa kendinizi attığınızda, güneşin ilk ışıkları çoktan Ataşehir’i aydınlatmaya başlamış olabilir. İşte o an, zamanın ne kadar hızlı ve aynı zamanda ne kadar yavaş aktığını bir kez daha anlarsınız. Hazırlanmak için harcanan 3 saat, dışarıda geçirilen 4 saat ve makyaj çıkarmak için harcanan 1 saat… Koca bir gün, bir gece, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş, ama her anı dolu dolu yaşanmıştır.
Zaman Bizimle Güzel
Zaman dediğimiz şey, biz Ataşehir travestileri için standart bir ölçü birimi değil, kişisel bir deneyimdir. Bizim beş dakikamız, başkasının yarım saatine bedel olabilir. Bizim “hazırlanıyorum” dememiz, bir projenin başlangıcıdır.
Zamanı büküyoruz, esnetiyoruz, ona kendi kurallarımızı koyuyoruz. Çünkü biliyoruz ki önemli olan dakikalar değil, o dakikaların içine sığdırdığımız güzellik, kahkaha ve öz güvendir. Bir sonraki buluşmada yine geç kalacağız, yine “beş dakikaya oradayım” diyeceğiz ve yine kapıdan içeri girdiğimizde tüm bakışları üzerimize toplayacağız.
Unutmayın, hayat saate bakarak yaşamak için çok kısa. Ama güzel görünmek için hazırlanmaya her zaman vakit vardır. Siz de zamanı kendi kurallarınıza göre yaşayın, bırakın dünya size ayak uydursun! Ataşehir’in ışıkları altında parlamaya devam edin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, kocaman öpücükler