Evet, konumuz “travestilik” ve bu kavramın tarih boyunca nasıl evrildiği! Merak mı ettiniz? Hazırsanız, kahvenizi alın ve keyifle bu yazının tadını çıkarın. İstanbul gibi şehirler, farklı kimliklerin, kültürlerin ve hikayelerin bir araya gelip harmanlandığı, adeta koca bir mozaiktir. Her sokakta, her dönemeçte başka bir hikaye, başka bir renk vardır. Bugün sizlerle oldukça renkli, ilginç ve derin bir konuyu konuşacağız.
Travestilik Nedir? Biraz Temelden Başlayalım
Öncelikle şu temel bilgiyi verelim ki yanlış anlaşılmalardan uzak duralım. Travestilik, bir bireyin karşı cinsin kıyafetlerini giymesi ve kimi zaman toplumsal cinsiyet normlarıyla oynayarak kimliğini ifade etmesi durumudur. Ama burada önemli bir ayrım var dostlar, travesti olmak illa ki bir cinsel yönelim göstergesi değildir. Kimisi bunu yaşam tarzı olarak benimserken, kimisi sahne sanatlarında fark yaratmak için yapar. Peki, bu modanın ya da yaşam tarzının tarihi nereye kadar gidiyor dersiniz?
Çok Eskilere Gidelim: Nerede Başladı Bu İşler?
Tarih kitaplarını açıp tozlu sayfalara göz attığımızda, travestilik dediğimiz kavramın aslında oldukça eskiye dayandığını görüyoruz. Eski Yunan tiyatrolarında, Roma festivallerinde ve hatta Osmanlı’nın saray eğlencelerinde travestiliğin izlerine rastlamak mümkün. “E şimdi Osmanlı’da mı vardı?” dediğinizi duyar gibiyim. Sabırla açıklıyorum.
Eski Yunan döneminde tiyatrolarda kadın rollerini erkek oyuncular üstleniyordu. Çünkü o dönemde kadınların sahne alması hoş karşılanmıyordu. “Kadından kadın olmaz mı?” gibi bir mantıkla hareket edenler yüzünden erkek oyuncular, kadın kıyafetleri giyerek seyirciyi büyülüyordu. Tabii büyülüyor muydu, kimse tam emin değil. Ama denemişler yani!
Osmanlı dönemine geçtiğimizde, meddahlar ve saray eğlencileri içinde yer alan “köçekler” karşımıza çıkıyor. Köçekler, kadın kıyafetleriyle dans eden erkek sanatçılardı. Bu arkadaşlar sadece dans edip eğlence sunmaz, incelikli hareketlerle hem cinsiyet normlarına meydan okur hem de izleyenlerin aklını başından alırlardı. Osmanlı usulü drag show, diyebiliriz!
Travestilik Batı’ya Moda Olduğunda…
19. yüzyıla geldiğimizde ise travestilik, sahne performansları ve eğlence sektöründe Batı’da iyice popülerleşti. Paris’in ünlü Moulin Rouge’u, Londra’nın tiyatro sahneleri derken, travesti sanatçılar birer yıldız haline geldi. Örneğin, Amerikalı sahne sanatçısı Julian Eltinge, 1900’lerde travesti performansları ile ünlü olmuş ve hatta zamanın Hollywood yıldızlarından biri haline gelmiştir. Kadın kıyafetleriyle sahneye çıkan Julian, dönemin erkek oyuncularını kıskandıracak bir zarafete sahipti!
Türkiye’de Travestilik ve Popülerleşmesi
Türkiye’de travestiliğin gerçek anlamda gözler önüne çıkması, belki Cumhuriyet sonrası tiyatrolar ve sinemalarla olmuş olabilir. Ancak asıl fırtına, 70’ler ve 80’lerde esti. Ajda Pekkan’ın sahne partneri Seyfi Dursunoğlu’nun “Huysuz Virjin” karakteriyle televizyonlara çıkması, travesti kültürünün toplumda yankı uyandıran ilk örneklerindendi. Huysuz Virjin, hem kahkaha attırıyor hem de toplumsal tabulara mizahi bir şekilde meydan okuyordu. Hadi itiraf edelim, özellikle 90’larda bir düğün ya da kına gecesine gidip Huysuz Virjin taklidi yapan birini görmeyen var mı?
Travestilik Türkiye’de Hala Zor Bir Yolculuk
Mizah bir tarafa, travesti olmak ya da kendini bu şekilde tanımlayarak yaşamak ne yazık ki Türkiye’de hala kolay bir şey değil. Toplumun dayattığı cinsiyet rollerine meydan okumak, pek çok insan için bir mücadeleye dönüşüyor. İngilizce’de “breaking the ceiling” diye bir tabir var, yani kafanızdaki o cam tavanı kırma meselesi. Türkiye’de travestiler bu cam tavanları yumrukla değil direkt neon topuklu ayakkabılarıyla kırmaya çalışıyor diyebiliriz.
Özellikle 90’lı yıllarda travesti bireylerin yaşadığı zorluklar, bugüne dair de bir şeyler öğretti. Tarlabaşı gibi semtler, bir dönem bu camianın hem mabedi hem de kalesiydi; çünkü sokaklar sadece eğlencenin değil, hayatta kalmanın da savaşıydı. Ama o dönemde bile travestiler sadece var olmakla kalmayıp, kendi aralarındaki dayanışmayla büyük bir güç kaynağı oldular.
Çağımızda Travestilik ve Modern Algı
Artık günümüzde travestilik sadece kıyafetle ya da görünümle ilgili bir mesele değil. Bu kavram, toplumsal cinsiyet normları üzerine yapılan tartışmaların da kalbinde yer alıyor. Günümüz popüler kültürüne baktığımızda, RuPaul’un Drag Race’i veya dünya çapında hızla yayılan drag sahnelerle travestiliğin sadece bir yaşam tarzı değil, adeta bir sanat dalı haline geldiğini görüyoruz. Modern travestiler, bu kimliği bir direniş, bir ifade ve hatta bir sanat aracı olarak kullanıyor.
Türkiye’de de sahne performanslarıyla bu konu öne çıkıyor. Pek çok gece kulübünde düzenlenen “drag queen show”lar, izleyenlerin ufkunu açmaya devam ediyor. Dahası, sosyal medyanın gücüyle, travesti bireyler artık seslerini çok daha geniş bir kitleye duyurabiliyor.
Travestiliğin Şimdi ve Geleceği
Bugün geldiğimiz noktada, travestilik kimi zaman bir hayat tarzı, kimi zaman bir sanatsal ifade, kimi zaman ise topluma mizahi bir ayna tutma aracı olarak karşımıza çıkıyor. Peki, ileriye doğru bakınca ne olacak?
Gelecekte, umarız ki travesti bireylerin kimliklerini ifade edişi sadece bir “renk” ya da “eğlence” olarak değil, tüm insanlık için bir eşitlik sembolü olarak anılır. Unutmayın, hayat gerçekten gri olmadan önce kendimize biraz renk katmamız lazım.
Son Sözler ve Bir Kahkaha
Travestilik sadece bir tarihsel olgu değil, aynı zamanda her birimizin hayatına renk katan, sorgulatan ve farkındalık katan bir olgu. Kendimiz olmanın ne kadar güçlü bir şey olduğunu anlamak, belki de travestilik gibi kavramlarla yüzleşmekten geçiyor. Hayat biraz tiyatro değil midir? O zaman sahneye çıkıp en renkli halinizle performansınızı sergileyin.
Ve unutmayın, siz ister düz taban ayakkabıyla adım atın, ister 13 santim topuklularla… Önemli olan dans etmeden günü bitirmemek.